İSLAM KARDEŞLİĞİNİ VE İTTİFAKINI EMREDEN BAZI AYET VE HADİSLER
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız. (Hucurat Suresi-10)
Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir topluluğun, Allah’a ve peygamberine düşmanlık eden kimselere -babaları, oğulları, kardeşleri yahut diğer akrabaları da olsa- sevgiyle bağlandıklarını göremezsin. İşte Allah bu müminlerin kalplerine imanı nakşetmiş ve onları katından bir ruh ile desteklemiştir.
(Mücadele Suresi-22)
Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar. (Ali İmrân,103)
Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler (sadık dostudurlar). İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği kimseler bunlardır.. (Tevbe, 71)
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte onlar, felah bulanlardır. (Haşr, 9)
Allah Rasûlü Mescid-i Nebevî’nin inşasından sonra Muhâcirler ile Ensâr’dan doksan sahabe arasında ikişer ikişer kardeşlik akdetti. Kendisi de Hz. Ali’yi kardeş edindi.
Muhacirler Medine’ye geldikleri zaman aralarında akrabalık bağı olmaksızın, Rasûlüllah’ın ihdas ettiği kardeşlik dolayısıyla Ensara varis oluyorlardı.
Âyette şöyle buyruluyor:
“O kimseler ki iman edip hicret ettiler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda mücadele ettiler. O Ensar ki Muhacirleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler. Onlar birbirinin velileridirler (yardımcı ve dostlarıdır). (Enfâl, 72).
Hiçbiriniz kendi nefsiniz için istediğinizi, kardeşiniz için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz. (Buhârî, imân, 7)
Siz mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şeyi söyleyeyim
mi: Aranızda selamı yayın. (Riyad-üs Salihin, c.2, Hadis 851)
Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bir bina gibidir. Hadisi rivâyet eden Ebû Musa El-Eş’arî’nin bunu tarif için parmaklarını birbirine geçirdiği zikredilmektedir. (Buhârî, salat, 88, Mezalim, 5; Müslim, birr, 65; Tirmizî, birr, 18; Nesâî, zekat, 67)
Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar. (Hicr Suresi, 47)
Birbirinizle kinleşmeyiniz hasetleşmeyiniz birbirinizden yüz çevirmeyiniz. Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz.. (Buhârî, Edeb, 57; feraiz 2; Müslim, birr, 23; Tirmizi, birr, 24)
Bir kişiye, müslüman kardeşine hakaret etmesi kötülük olarak yeter. (Müslim, I, 32)
Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu haksızlıklara teslim etmez. (Buhari, Mezalim, 46)
Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece Allah da onun yardımında olur. (Müslim, Zikir, 48)
Şeytan, Kıbleye dönen mü’minlerin artık kendisine ibadet etmesinden ümidini kesmiştir; fakat onları birbirine düşürmekte (hala ümitlidir).
(Tirmizi, Birr, 25; Müslim, Münafikun, 65)
Bu Ayet ve Hadislere göre kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak; sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak göstermek demektir; yardımlaşmak ve dayanışmak demektir. Kur’an’ın öngördüğü kardeşlik bunu gerektirmektedir.
Kardeşliği bozan hususlar :
Kardeşliği bozan ve dolayısıyla bireysel ve toplumsal ahengin zedelenmesine yol açan pek çok husus vardır :
1) Zan.
2) Gizlilikleri araştırma.
3) Gıybet, dedikodu ve kulis.
Yukarıdaki üç hususun şu ayette toplandığını görüyoruz:
“Ey iman edenler! Zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmeyin. Sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?” (Hucurat, 12)
4) Kardeşlerin birbirleriyle alay etmeleri.
5) Birbirlerine kötü lakaplar takmaları.
Bu iki husus da şu ayette dile getirilir:
“Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin; zira onlar kendilerinden daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; çünkü alay edilenler edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi aşağılamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fâsıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır. (Hucurat, 11)
6) Kin, hased ve hakaret.
Kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin her türlü haset ve kinden arındıkları şöyle vurgulanır:
“Onların göğüslerinde kinden ne varsa tümünü sıyırıp çektik. Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar”. (Hicr, 47)
Kardeşliği bozucu davranışlarda bulunmak çok olan iyiliklerin, kötü zannedilen az bir kısım davranışlara ezdirilmesi açısından bir zulümdür. Bu da tıpkı içinde bir caninin bulunması ihtimali yüzünden dokuz masumla birlikte geminin batırılmasına benzer. Ayrıca önemli hususların önemsizlere ezdirilmesi bakımından da zulümdür. Birlik, kardeşlik nedenleri çok olduğu halde düşmanlık ve ihtilaf beslenmiş olur.
Yukarıdaki hususlar göz önünde bulundurulduğunda şu noktalar vurgulanabilir:
1) Kişi mesleğini hak bildiği vakit, ‘Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkı var. Fakat “yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkı yoktur.
2) Kişinin her söylediğinin hak olması gerekir. Fakat her hakkı söylemenin kendisine ait bir hak olmadığını da bilmesi gerekir.
3) Düşmanlık yapmak isteniyorsa kişinin kendi kalbindeki düşmanlığa düşmanlık etmesi gerekir.
4) Yapılan tüm amellerde ilahi rıza esas alınmalı. Çünkü: eğer O razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.
5) Kardeşlerin birbirleri üzerine üstünlük taslamamaları gerekir.
(Bediüzzaman, Mektubat, 242)
Çünkü Yüce Allah buyuruyor ki:
“Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Tanışabilmeniz için sizleri kavim ve kabilelere ayırdık. Allah’a karşı en çok takvâ sahibiniz kim ise, işte Allah katında en üstününüz odur”. (Hucurat, 13)
Kısacası, insanı yücelten dindir. Nesebe dayanarak takvadan uzaklaşmamak gerekir. Nitekim Farisi olan Selman’ı yücelten İslam olduğu gibi, Kureyşi olan Ebu Cehli alçaltan da cehalettir.
Mehmet Akif, Kınalızade Ali Efendi’nin şöyle dediğini nakleder:
“İnsan -hatta peygamber sülalesinden de olsa- asalet davasıyla meydan-ı tefahure atılmamalıdır. Zira bu davayı isbat edebildiği takdirde bir şey kazanamayacak. Çünkü bütün şan ve şeref cedd-i muhteremine ait olup kendi yabancı mevkiinde kalacak. Asaletini isbat edemediği surette ise fazla olarak bir de yalancılık rezilesini yüklenecek.”
Yine Akif şöyle bir nakilde bulunur, der ki:
Şah-ı Nakşibend’e sorarlar: “Silsile-i nesebiniz nereye varır?”
Cevabı şu olur: “Silsile-i nesebi ile hiç bir yere varılmaz.”
(Mehmet Akif, Kur’an Tefsiri, 35)
19 Mayıs 2024