Arap Baharı Ümmet Birliği’nin İlk Adımı
Dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte Türkiye’nin durumunu çok açık ve net ifadelerle ortaya seren hemşehrimiz Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Arap Baharı olarak adlandırılan hareketi, Ümmet Birliği’ne atılan adım olarak değerlendirdi.
Devlet Tiyatro Salonu’nda hemşehrilerinin sevgi seli ile karşı karşıya kalan Karaman, nezaket ve samimiyet dolu teşekkür ifadeleri ile hemşehrilerinin sevgisine vefa gösterirken, meseleleri ortaya koyucu ve çözüm önerileri ile çıkış yolu gösterici ilmi ve söz üzerindeki ustalığını samimi ifadeleriyle bütünleştirerek, adeta gönüllere hitabetti.
Ensar Vakfı Çorum Şube Başkanı Halil İbrahim Aşgın’ın ‘ipin ucu karıştı’ anlatımını bir fırka ile bütünleştiren Hayrettin Karaman, ünlü fıkrayı anlatarak, “Ben burada tam olarak ifade etmiyorum, ancak ipin ucu şeyin eline geçti, İpin ucunu Ümmet olarak ele almamız gerekir. Bir ulus olarak bu işi yapmak imkansızdır ama herhangi bir ulus buna öncülük edebilir.” dedi.
‘Türkiye’nin liderine duyulan muhabbet birilerini korkutuyor’
Prof. Dr. Hayrettin Karaman, dünya üzerinde cereyan eden meseleleri ve çözüm yollarını şu sözleriyle yorumladı; İpin ucunu bizden alıp dolaştıranlar, ipin ucunu bize geri vermekten korktukları için, Türkiye’nin hatta Türkiye’nin liderinin kazandığı itibar, muhabbet ve sevgiden korkuyorlar. Eğer ipin ucunu verirsek sonra ne yaparız demeye başladılar. En iyisi mi Türkiye’yi sıkıştırıp, kişiyi de ülkeyi de itibarsızlaştıralım dediler.
Bize dost gibi gözüken ülkelerden tutun da, Müslüman olan, olmayan ülkelerin tümü Türkiye’nin aleyhinde kampanya ile meşgul oluyorlar.
‘Ümmet bütünlüğünün şu an karşılığı yok’
Dünyada Müslümanlar’dan söz ediyorsanız bunun karşılığı var, ancak bir bütünlükten söz ediyorsanız bunun karşılığı yok. Ama mutlaka olması gerekir. Bu kadar Müslüman olsun ama birliktelikleri, yapıları olmasın, böyle olmamalı. Müslümanların siyasi, ticari, kültürel ve ictiami olmalı, Müslümanlar var ancak hepsi parça parça durumdalar.
‘Türkiye’ye İslam ülkesi demekten korkuyorlar’
Son zamanlarda yeni bir tanım moda oldu, halkı Müslüman ülke diye bir tabir dolandırıyorlar dillerinde. Türkiye’de 10 yıl önce, Türkiye bir İslam ülkesidir demek problem teşkil ediyordu. Bir ülkenin
halkı Müslüman olursa, orası nasıl İslam ülkesi olmaz anlamak mümkün değil. Bir ülkenin İslam ülkesi olması için halkının çoğunluğunun Müslüman olması gerekir. Ancak bizim ülkemiz için bu söz, halkı Müslüman ülke olarak tanımlanıyor.
‘En büyük zenginlik İslam ülkelerinde’
Eğer biz parçalı halimizden kurtulup, birlikteliğimizi sağlayamazsak, bundan ancak düşmanlarımız kârlı çıkar. Bu birliktelik sözlerine aslında kimse karşı çıkmıyor. Allah dünya üzerinde hiçbir kimseye nasip etmediği zenginlikleri, Müslüman ülkelere nasip etmiş. Petrolün en çoğunu İslam ülkelerine vermiş. Hammaddenin en çoğunu da İslam ülkelerine vermiş.
‘İnsan haklarını bahane ediyorlar’
Mısır olaylarını acıyla ve ibretle seyrediyoruz. İri devletler ki onlara büyük devlet demek, büyüklüğün şanına yakışmaz, Osmanlı’ya müdahale için, Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıkların hakkını bahane ederdi. Şimdi de müdahale için insan haklarını bahane ediyorlar.
‘Mısır’da önce ekonomiyi çökerttiler’
Mısır’da rejim demokrasinin şartlarına uygun oldu. Derhal bir Anayasa yapalım dediler. Tam da batının sözde istediği oldu, ancak hem batı hem de İslam ülkeleri, ekonomisi dış yardımlarla ayakta durabilen Mısır’a yardımı kesti. Ekonomiyi çökerttiler, yoklukla yıkmak istediler ama muvaffak olamadılar.
‘Alternatif bir Anayasa hayat bulmak üzereydi’
Mursi Mısır’a mahsus bir Anayasa yapmak üzereydi, ilk maddede ‘Yasama, Yürütme ve Yargı Kur’an ve Sünnet esaslarına bağlı çalışacaktır’ dediler. Bu çalışma başarılsaydı, dünyaya örnek, farklı ve alternatif bir çalışma hayat bulacaktı.
‘Olması gereken İslam Ülkelerinin Birliğidir’
Demokrasi diye ülkelere müdahale eden, Mısır’da demokrasiyi yıkıp darbeyi destekliyor. Olması gereken İslam ülkelerinin siyasi birliğidir. İslam’ın siyaset biçiminin adı Hilafet’tir.
‘Bir araya gelebilecek milli bir konu
bulamamak çok acı’
Yavuz Sultan Selim’i bugün birileri tartıştırıyor. Başka türlü hatırlansın istemiyorlar, ancak Yavuz Sultan Selim, İslam dünyasını toplamak için cihat etmiş bir sultandır. İkincisi de Abdulhamit Han’dır. Ne yazık ki, batı dünyaya O’nu kızılsultan olarak tanıtmaya çalışıyor ve daha acısı da bizim insanlarımızın bir kısmı da kızılsultan olarak anıyor. Bize neler edilmiş ki, ne erezyonlara uğramışız ki, bu Osmanlı’nın varisleri olarak hemen her önemli konuda farklı düşünür olmuşuz? Neredeyse, milli dediğimiz bir noktayı bile bulamaz hale gelmişiz.
‘Üzerinde ittifak edeceğimiz bir konu kalmamış’
Üzerinde ittifak ettiğimiz bir konu kalmamış, birinin ak dediğine biri kara der olmuş. Bu ipin ucu kaç sene boyunca karıştırılmış, kolay çözülemese de çözülmesi lazım geldiğini bilmeliyiz.
Böyle bir toplumla huzur bulup ilerlemeci olabilir miyiz? Eğer yol ve yöntemi belirlersek olur. Onların işi bizim gözlüklerimizi çıkarmayıp, hayatı ve olan biteni onların bize göstermek istediği gibi görmemizdir. Ya tencere tava çaldırırlar, ya da başka havalar çaldırırlar.
‘Olimpiyatların gidişine bile oh diyenler var’
Her tarafımız yumuşadı, köşeli bir tarafımız kalmadı. Olimpiyatları kaçırdık, heyecanla sonucu beklerken, birileri buna oh dedi, ne yazık ki toplum bu derece ayrılmıştır.
‘Ölçülü, insaflı ve anlamlı muhalefet şart’
Halbuki onların da aklı olsa, bu tavırlardan kendilerinin de kazanamadığını bilir. O zaman bu anlamsız, ölçüsüz ve insafsız muhalefeti bırakırlar. Bilerek ve altını çizerek ölçülü, insafla ve anlamlı muhalefet diyorum, zira muhalefetsiz olmaz, muhalefet mutlaka gereklidir. Gemi zedelenmesi konusunda hepimiz tek millet olmanın anlayışına gelmek mecburiyetindeyiz.
‘Türkiye akıllı ve şuurlu hareket etmek zorunda’
Türkiye olarak ne yapıp, ne edip, kalkıp düşünmek, şuurlu ve akıllı hareket etmek zorundayız. Akla ve milli çıkara bakarak birlikte yürüyüş için çalışmalıyız.
‘Gerçek demokrasi Türkiye’de var’
İslam ülkelerine göre bizde iyi kötü, kör topal, hatta gittikçe tekamül (olgunlaşan) bir demokrasimiz var. Bizim doğru ve güzeli bulma şansımız daha fazla. Türkiye’de kurduğunuz dernekleri ya da vakıfları gidin de Suudi Arabistan’da kurun bakalım. Daha kurmayı bırakın, iki kişi yanyana gelip bu meseleleri konuşsun, bakın bakalım neler oluyor?
Siyasi, içtimai anlamda bir İslam dünyası olmadığı gibi, teker teker de sahih İslam’ı kavlince uygulayan bir ülke yok.
…….
‘İslam ülkeleri vesayetten kurtulmalı’
Muradımız İslam Birliği ise bunun yolu tüm İslam ülkelerindeki vesayetleri kaldırmaktan geçiyor. Bu vesayetler kalkıp halk söz sahibi olmadıkça, bu tesis edilemez.
‘Arap Baharı BOP’un devamı değil’
Arap Baharı konusunda, bir gözün gördüğü var, bir de komplo teorileri var. Bakıyorum, Kaddafi yıkıldı, halkın istediği oldu, birileri de buna Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diyor. Diktatörcüler BOP’çu olmuyor, canını vererek diktatörleri yıkan halkın getirdikleri BOP’çu oluyor, BOP’un devamı oluyor. İşin ucunu kaçıran ve daha çok karmaşık hale getiren bir medyatik müdahale karşımıza çıkıyor.
‘Arap Baharı bizi İslam Birliği’ne götürecek’
Arap Baharı, bizi adım adım İslam Birilği’ne götüren bir hareketin adıdır. Motivasyonu İslam’dır, götüren de halktır. Bu baharı desteklemek vazifemiz olmalıdır.
Türkiye’nin meseleleri ve çözüm önerileri;
Patent konusunda geriyiz, İslami ilimler için yurt dışına gitmek zorunda değiliz, El Ezher mezunları Çorum İlahiyat’ta birkaç yıl kurs alması lazım, çok şükür onlara kurs verebilir duruma geldik.
Nükleer teknoloji, bir ülkenin ekonomik ve teknolojik kalkınmışlığının en önemli işaretidir.
Bizim çocuklarımız pek çok alanda yurt dışında eğitim alıyor, bunu paylaşım için yaparsak doğru, ancak burada olmadığından gitmemeliler.
Sadece bilgi yetmiyor, bilim adamlarımızın, o ülkenin değerleriyle bütünleşiyor olması gerekir.
‘İslam dünyasına mahsus para birimi olmalı’
Ekonomi ve ticaret konularında, para gücümüzü döviz rezervleri ile ifade ediyoruz. Tüm dünyanın döviz rezervi dolar olarak tutulurken, ABD bununla oynar, ülkenizin ekonomisini dengesizleştirir. O halde İslam dünyasının para problemi vardır. Yıllar önce Merhum Erbakan İslam dinarı dediğinde kimileri gülüp geçmişti, bu İslam dinarı olur ya da altın olur farketmez ama İslam dünyasının ortak parası olması gerekir. İnsanlar o parayı muhafaza edip, uluslararası alanda o parayı kullanmalıdır. Bu da İslam ülkelerine mahsus bir para birimine bağlıdır.
‘Biz dünyada medeniyet inşa edenlerin varisleriyiz’
Kültür ve medeniyet konusu da ülkemizin problemlerinden birisidir. Biz vahşetten değil, büyük bir medeniyetten geliyoruz. Avrupa henüz haritalarda bile yokken, biz dünyada medeniyet tesis etmişiz. Yapacağımız iş medeniyetimizi terketmek değil, değişmezleri değiştirmeden, değiştirilecekleri de değiştirerek yolumuza devam etmektir.
Medeniyet değiştirmek, din değiştirmektir, çünkü medeniyetlerin merkezinde din vardır. Biz uzun yıllar kültür ve medeniyet değiştirmek icbar (mecbur) edildi. Buna cebri kültür değişimi denir ki bu bir milleti sadece dejenere eder. Bizim yeniden kendi kültür ve medeniyetimize ihtiyacımız var.
Tefrika konusu da bizim önemli problemlerimizdendir. Siyasi, ictimai, kültürel olarak her alanda bölünmüş bir toplum haline geldik. Gurup olmak, ayrı düşünmek savaşmayı gerektirmez. İnsanlar bazı konularda birbirlerinden ayrılırsa, ana gövde yani devlet adil bir yaklaşımla ihtilafı aradan kaldırmalı ve onları barıştırmalıdır. Ama adaletli olmalı, bunu taraf tutmadan yapmalıdır.
‘Siyasi partiler tefrikaya sebep olmamalı’
Siyaseten de tefrika içerisindeyiz. Siyasi partiler bir ülkede tefrikaya sebep olmaz. Elbette muhalefet olacak, muhalefetin görevlerinden birincisi denetim, ikincisi de iktidara talip olmaktır. Peki biz de böyle mi0 İyi yapılanı görmeyip, her şeye kara deyip, başka emel taşımazsanız, tefrika çıkarmış olursunuz, bunun sonu tefrikadır. Siyasetçiler de, herhangi bir siyasi parti taraftarı ya da mensubu da insanı ilişkiler ve ülke menfaati açısından bir araya gelmelidir.
‘Torunuma Meclis TV’yi izlettirmem’
Ben ce TBMM çalışmaları ekrana geldiğinde, +18 yazılmalı. Milletin oylarıyla seçilen insanlar, bu milletin gözbebeği insanlar olmalı. Bunlar ahlaklarıyla, hizmetleriyle örnek olması gerekirken, ben şahsen torunumu yanıma alıp, meclis saatini seyredemem.
‘Torpille işe giriliyorsa, o ülke karanlığa gömülür”
Bizde siyaset ayrıştırma aracı olmuş, bu siyaset tarzından bir an evvel kurtulmalıyız. Ülkenin imkan ve servetini adil dağıtmazsanız, içtimai parçalanma kaçınılmazdır.
Eğer bir ülkede insanlar işe torpille giriyorsa, o ülkenin geleceği karanlıktır. Özellikle kamusal alanda, ehliyetlinin işe gelmesini tesis etmedikçe, iflah olmayız. Bundan da tefrika doğar. Mazlumlar, zulmedenlere asla kardeşçe bakamazlar. Tefrika en büyük, en öldürücü mikroptur, virüstür. Buna çare bulmakla yükümlüyüz.”
11 Eylül 2013
Hayreddin Karaman