İSLAM BİRLİĞİ ÇARE DEĞİL Mİ ?-Ali Konevi

İSLAM BİRLİĞİ ÇARE DEĞİL Mİ ?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, genç yaşından hayatının son yıllarına kadar, devlet ricaline, münevverlere ve siyasilere yazılı olarak gönderdiği tavsiyelerinde İttihad-ı İslamı, yani İslam Birliğini, sosyal ve siyasal problemlerimizin çözümünde en büyük kuvvet kaynağı ve istinad noktası olarak göstermiştir.

“Şark husumeti (İslam dünyasına karşı soğukluk ve düşmanlık), İslâm inkişafını boğuyor idi; zâil oldu ve olmalı. Garb husumeti (Batı dünyasına karşı soğukluk ve mesafeli duruş), İslâm’ın ittihadına, uhuvvetin (Müslümanlar arasında kardeşliğin) inkişafına en müessir sebebdir, bâki kalmalı…. Birden o meclisten (her asrın temsilcilerinin içinde bulunduğu manevi meclis) tasdik emareleri tezahür etti… Dediler: 

–Evet ümidvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır!.. (Asar-ı Bediiyye, 142).”

Türkiye’nin Batı dünyası ile stratejik olarak mutlak dostluk ve dayanışma içinde olması, Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Kenya’ya kadar geniş İslam coğrafyası ile tam bir dayanışma ve ittifak içinde hareket etmesine engel olabilmektedir. Nüfusunun yarısı Türk olan ve Selçuklu İmparatorluğunun anavatanı olan İran ile münasebetlerimizi ve ittifakımızı, Batı’nın dayatmalarına kurban edemeyiz. Edersek ne Türkiye, ne de İslam Alemi izzet ve vakar içinde istikbale doğru ilerleyemez.  21. Yüzyılda inşallah, En Yüksek Gür Sada, İslamiyetin hakikatlerinin dünya üzerinde aksettireceği yüksek prensipler olacaktır. Öyleyse, Pusulamızı Kuzeye ve Batıya doğru değil, Kıbleye doğru bakanından seçmeliyiz. 1.5 Milyarlık İslam Dünyası, dev bir ekonomik ve siyasi potansiyele sahiptir.

Bediüzzaman Hazretlerinden bir müjde daha:

“−Küfrün inşikakından  (Batı Dünyasının parçalanmasından veya Avrupa Birliği içinde çıkacak ikilikten) ne görüyorsun?

−İttihad-ı İslâm (İslam Birliği)  (Asar-ı Bediiyye, 82).”

Küfrün, yani Gayri-Müslim Batı dünyasının parçalanması veya iki parçaya bölünmesi, soğuk-savaş yıllarında gerçekleştiği gibi, şimdi de Avrupa Birliği adım adım siyasi ve ekonomik parçalanmaya doğru ilerlemekte, Rusya ve ABD arasında yine düşmanlık ve ihtilaf gelişmeye başlamaktadır. Bizler dünyada sulh ve selamet olsun isteriz, İslam’ın bir kelime manası ve gayesi de budur. Lakin, materyalist Batı, sadece maddi fani dünya hayatını gaye ve hedef yaptığı için, 2 Cihan Harbine ve pek çok mahalli savaşlara sebebiyet verdi.

 

Avrupa Birliği’ni milletimiz için tek hedef ve alternatifsiz yol gibi gösteren sağda ve solda bir kısım Siyasetçilere karşı, Avrupa’dan gelen ve getirilen bid’alardan, dalaletlerden, dünyaperestlik ve sefahetlerden, milletimizi ikaz ve irşad etmek ve sefih Avrupa Medeniyetinin çirkinliğini ve İslam Dünyasına karşı düşmanlik ve çifte-standart ikiyüzlü davranışlarını göstermek ve Avrupanın cazibedar sefahetlerinden insanlarımızı kurtarmak, Risale-i Nur’un ve Hakiki Talebelerinin en mühim bir vazifesidir.

 

Avrupa Birliği’ne Ülkemizi sokarak, iktisadi, sosyal, hukuki ve siyasi istiklaliyetimizi tamamen yoketmek isteyen bu gayri milli odaklara karşı bütün Hakiki Milliyetperver, Vatanperver, Demokrat, Hürriyetperver Aydın, Siyasetçi ve Devlet adamlarını, cesaret ve tesanüd ile ittifak etmeye ve Ülkemizin ve Milletimizin birliği, bağımsızlığı ve İslam Aleminin saadeti ve selameti uğrunda tam bir kardeşlik ittifakı yapmaya davet ediyoruz.

 

85 yıldır ülkemizde hayatın bütün sahalarında, Avrupa’nın kanunları ve Batı Medeniyetinin kuralları uygulanmaktadır. Avrupanın teknoloji, ilim ve fennini almak yerine sefahetlerini ve günahlarla dolu hayatını taklid eden ve kendi İslami ve Türk geleneklerimizi tahrib eden Kemalist ve Masonik siyasi kadrolar, ülkemizi dünyanın fakir ve geri kalmış ülkeleri arasına sokmuşlardı. 200 Milyar Dolar Borç yükü ile istikbalimizi dahi haciz altına almışlardı. Doğudaki Dindaş ve Kardeş Kürdlerin, Türklerden soğumasına ve ayrı bir devlet ister hale gelmelerine sebebiyet verdiler.

Afrika ve Güney Amerikayı sömürdü ve fakirleştirdi. Açgözlü Kapitalizm, iktisadi buhranları doğurarak beşerin terakkiyatını ve huzurunu bozdu. İslam Dünyasını da tefrikalar içine attı.

Bunların da kısa ve uzun vadede çözümleri güçlü bir İslam Birliği ile ekonomik, sosyal ve siyasal yardımlaşma ve işbirliğinden geçer. Suriye, Irak, Afganistan, Filistin gibi problem dolu ülkelerde İngiliz ve Amerikan askeri değil, “İslam Barış Gücü” hizmete başlarsa, çatışma ve terörizm sona erer. Yüksek İslam Konseyinin (Meclis-i Ali-yi İslami) ekseriyetle alacağı kararlara, ve arkasındaki İslam Ordusunun yaptırım gücüne karşı, hiçbir ülkenin ordusu veya haksız yönetimi karşı koyamaz.

“Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâmdır. (Bediüzzaman-Şam Hutbesi-1911).”

1911’den 1960’a vefatına kadar, hatta eserleriyle bugüne kadar, Müslüman devlet adamlarına ve cemaatlerin ve turukların başlarına hitap ederek, onları İslam Birliğini gerçekleştirecek somut adımlar atmaya davet ediyor İmam Bediüzzaman.. Yani ümmete ait hukuku muhafaza ve İslam Aleminin emniyet ve selametini temin etmek, şahsi farz vazifelerinizden çok daha ehemmiyetli ve öncelikli işinizdir. Vesselam.

28.07.2012

“Türkiye İslami alakasını ve İslamı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulus birliği etmiş olur ve Hristiyan Dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.” (Emirdağ Lahikası-2, s.31)

Bu beyannamemizi, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin, İslam Birliğini ihtar eden ve müjde veren cümleleriyle tamamlayalim:

Komünistlik, Masonluk, Zındıklık, Dinsizlik doğrudan doğruya Anarşistliği intac ediyor. Bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak Hakikat-i Kur’aniye etrafında İttihad-ı İslam dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı Ecanibden ve bu Milleti Anarşilikten kurtaracak yalnız odur. (Emirdağ-2.s.24)

Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yeganesi İttihad-ı İslam cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. (Emirdağ-2. s.24)

O Ecnebilerin canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, islam Dünyasında hürriyet ve istiklal ve İttihad-ı İslam cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet müstakil İslam Devletlerinin teşkilini intac etmiştir. İnşallahü Teala, Cemahir-i Müttefika-i islamiye (İslam Müttefik Cumhuriyetleri) de meydana gelecek ve İslamiyet dünyaya hakim ve hükümran olacaktır. (Konferans, s.54)

Şimdiki bu hükümetimizin hakiki kuvveti, Hakaik-i Kur’aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla ihtiyat kuvveti olan üçyüz elli milyon (şimdi bir buçuk milyar) uhuvvet-i İslamiye ile İttihad-ı İslam dairesinde kardeşleri kazanır. (Emirdağ-2, s.54)

İhtar ediyoruz ki vatan ve millet ve onların hayatı ve saadeti Hakaik-i Kur’aniye’ye dayanmak ve bütün Alem-i islamı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve Uhuvvet-i İslamiye ile dörtyüz milyon kardeşi bulmak … iman ve İslamiyetle olabilir. (Emirdağ-2, s.208)

Kesb-i medeniyette Japonlara iktida bize lazımdır ki; onlar Avrupa’dan mehasin-i medeniyeti almakla beraber, her kavmin maye-i bekası olan adat-ı milliyelerini muhafaza ettiler. (Divan-ı Harb, s.72)

iTTiHAD iLMi ARAŞTIRMA HEYETi

8.Haziran.2002 de Vakit Gazetesinde neşredilmiştir .

DIŞ POLİTİKADA EKONOMİNİN ROLÜ

Türkiye, Ak Parti iktidarı ile ekonomik işbirliğinin öncelendiği bir dış politikayı uygulamaya koydu. Yakın komşularından başlayarak, ekonomik etki alanını genişletmeye çalıştı. Bu politikada da oldukça başarılı oldu. Türkiye, son on yılda ihracat pazarlarını önemli ölçüde çeşitlendirdi. Özellikle İslam dünyası ile ticaretinde önemli artışlar görüldü. Türkiye’nin ‘doğal ticaret ortağı’ konumunda olan Avrupa Birliği’nin ihracat ve ithalattaki payı yıllar itibariyle azalırken, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) payı yüzde 28’e yükseldi. Bu oran 1996’da yüzde 14’tü.

Türkiye, uzun süredir ihmal ettiği İslam dünyası ile ilişkilerini geliştirmeye erkenden başladığı ve dış pazarlarını kısmen zamanında çeşitlendirdiği için, içinde bulunduğumuz küresel ekonomik krizden görece az etkilendi.

Küresel ekonomik ve politik düzenin sınırlarının zorlandığı ve dünyanın (ve özellikle de Ortadoğu’nun) yeniden kurulduğu bu günlerde, Türkiye’nin yeni stratejiler geliştirmesi gerektiği açık. Soğuk savaş döneminde bazı ülkeler arasındaki işbirlikleri siyasi ve ideolojik gerekçelere dayandığından, ekonomik anlamda rasyonellikleri zayıf idi. Bazı ülkeler ise, benzer ekonomik yapıda olmalarını, coğrafi yakınlıklarını ve ölçek ekonomilerin yarattığı fırsatları değerlendirmek için bir araya geldiler. Avrupa Ekonomik Topluluğu böylesi bir düşüncenin ürünü.

İSLAM DÜNYASINDA İŞBİRLİĞİ ŞART

Ancak son yıllarda, bazı ülkeler coğrafi yakınlıklarını bir kenara koyarak kendilerine stratejik ülkeler seçmekte ve aralarında ekonomik işbirliği (özellikle serbest ticaret anlaşması) imzalamaktadır. Bu iktisat yazınındaki serbest ticaret anlaşmalarının coğrafi olarak yakın ülkeler arasında olması durumunda, ulaşım maliyetlerinden kazanılacağı nedeniyle, ülkelerin refahını artıracağı genel prensibi ile çelişmektedir. Birbirine coğrafi olarak uzak olan ülkeler arasındaki ekonomik bütünleşme çabalarının arka planında ileriye dönük bir vizyon ön plana çıkıyor.

Ülkeler bundan onlarca yıl sonra ne durumda olacaklarını ve ne tür hammaddeye, girdiye ve ne tür bir pazara ihtiyaç duyacaklarına ilişkin simülasyonlar yapmaktadır. Ayrıca rekabetçiliklerini nasıl koruyacaklarını belirlemekte ve bu doğrultuda kendilerine stratejik ortaklar seçmektedirler.


28 Temmuz 2012

Ali Konevi

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir